arama

Geleceğin Meslekleri Neler (Yeni Rehber)

geleceğin meslekleri
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş
  • paylaş

Geleceğin meslekleri, teknolojik gelişmeler, demografik değişimler, sosyal ihtiyaçlar ve ekonomik koşullar gibi faktörlerin etkisiyle gelecekte ortaya çıkacak olan yeni mesleklerdir. Bu meslekler, günümüzdeki mesleklerden farklı olabilir veya var olan mesleklerin evrimleşmiş halidir.

Geleceğin meslekleri hakkında tahmin yürütmek zor olsa da, özellikle yapay zeka, otomasyon, biyoteknoloji, uzaktan çalışma ve yenilenebilir enerji gibi alanlarda önemli gelişmeler bekleniyor. Yeni teknolojilerin yaygınlaşmasıyla birlikte, bu alanlarda uzmanlık gerektiren meslekler ortaya çıkacaktır.

YÖK bünyesi altında yapılan Geleceğin Meslekleri çalıştayında, meslek seçimi yapmak ve gelecekte daha iyi bir mesleğe sahip olmak isteyenler için eşsiz bilgiler sağlandı. YÖK’ün ilgili çalıştayının sonuç raporuna ilişkin önemli notlarını aktaracağız.

Dünya Ekonomik Forumu verilerine göre, 2018 yılında işlerin % 71’i insanlar tarafından yapılıyor. 2023’te bu oranın %47’ye düşeceği ve işlerin %53’ünün makinalar ve algoritmalar tarafından yapılacağı belirtiliyor. Firmaların %23-%37’si ise önümüzdeki süreçte robot yatırımı yapmayı öngörüyor.

Dijital teknolojiler, dijital yetkinlikleri artıran eğitim sistemlerini gerektirmektedir.

Dijital Teknolojiler sayesinde işyeri kavramı değişiyor,

  • İşin gerektirdiği faaliyetleri uzaktan da yapma imkânı artıyor,
  • Yapay zekâ algoritmaları ve akıllı makinalar insanların çalışma arkadaşları olacak,
  • Çalışma ortamları insan ile makinanın uyumlu çalışacağı alanlar olacak.

Dünyadaki hızlı değişimlerin üç temel nedeni olarak:

  1. Dijitalizasyon
  2. Küreselleşme
  3. Demografik Değişiklikler ve Göç

gösterilmektedir.

OECD Raporları, bugünkü işlerin %14’ünün hızla otomasyona geçeceğini ve bu nedenle yüksek risk altında olduklarını ifade ediyor…

Geleceğin mesleklerinde STEM alanındaki bölümlerin ön plana çıkacağı gözlemleniyor. Fen (science), teknoloji (technology), mühendislik (engineering), matematik (mathematics) disiplinlerinin birbiriyle bağlantılı ele
alındaığı yaklaşım olan STEM’e son dönemde bir de ‘sanat (art)’ eklenerek STEM+A akımı ortaya çıkmaktadır.

Almanya, Hollanda, İngiltere, Polonya, Çin ve Güney Kore gibi ülkelerin üniversiteleri STEM+A alanında oldukça önde gidiyorlar.

Ülkeler daha ilkokul seviyesinden başlayarak eğitim müfredatlarını geleceğe yönelik şekilde değiştirmeye başladılar. Güney Kore 2018’de bir yıl içinde 60 bin ilkokul öğretmenine yazılım eğitimi verdi. Hesaba dayalı düşünme, kodlama becerileri ve yaratıcı ifadenin geliştirilmesi bu eğitimlerin kapsamları içinde.

İleri seviye dijital becerilere sahip iş gücüne ihtiyacımız var; ancak dijital teknolojileri, yeterli seviyede dijital becerileri olmayan bireylerin de kullanmasına olanak verecek biçimde basitleştirmeliyiz.

Eğitimde dijital beceriler:

  • Kodlamanın tıpkı okuma, matematik ve fen bilimleri gibi temel kilit beceri olarak görülmesi
    önemlidir.
  • Öğrenciler özellikle erken yaşlarda STEM+A alanlarına teşvik edilmelidir.
  • Dijital eğitim hayat boyu öğrenme programları da dâhil tüm eğitim süreçlerine yayılmalıdır.
  • Eğitimcilere dijital yetkinlikler kazandırılmalıdır.

Yapay Zeka’nın Coğrafi Bölgelere Göre Ekonomik Etkisi

oecd-gdp

Ülkelerin STEM alan mezunlarına bakıldığında Çin’in ilk sıralarda yer aldığı görülmektedir. Çin ve Hindistan’daki STEM alan mezunlarının aynı oranda artması halinde 2030 yılı itibariyle OECD ve G20 ülkelerinin toplam STEM ihtiyacının %60’ını Çin ve Hindistan’ın karşılayacağı öngörülmektedir.

Ülkelere Göre Lisans ve Yüksek Lisans STEM Mezunlarının Toplam Mezunlara Oranları

lisans

GELECEĞİN MESLEKLERİ ÇALIŞTAYI

Geleceğin mesleklerine ilişkin önemli ayrıntıların ele alındığı geleceğin meslekleri çalıştayına ilişkin bilgiler.

Mühendislik ve Fen Bilimleri Grubu

mühendislik

Teknoloji ve finans dalgaları ile şekillenen yeni dünya, her ülkenin endüstri ve sosyal hayatını yeniden
ve hızlı bir şekilde dönüştürmektedir. Bu dönüşüm hayatın her alanında gerçekleşen teknolojik gelişmelerin yarattığı etkilerin üst üste binmesiyle oluşan dijitalleşme ve otomasyon gücü ile ilerlemekte, günümüzün meslek tanımlarını değiştirmekte ve geleceğin yeni mesleklerini ortaya çıkarmaktadır.

Nüfusun bu yeni dalgaya katkısını sağlayabilmek için imkanlar oluşturabilmek, ülkelerin önündeki en önemli ev ödevi olarak durmaktadır. Böylece ülkeler, yeni dünyanın getirdiği ölçek ve çarpan etkisini yakalayabilecek bir insan kaynağına dolayısıyla da bilgiye sahip olacaktır.

Geleceğin Meslekleri ve Mesleklerin Geleceği

Hızla dönüşen yeni dünyada meslek tanımlarının da hızla değişmesi beklenmektedir. Şimdiden hangi mesleklerin kaybolacağı veya robotlar tarafından yapılacağı, hangilerinin yeni olarak ortaya çıkacağı konusunda tahminler yapılmaktadır. Belki de gelecek yıllar içerisinde aşağıda sunulan ve bugün revaçta olan meslek ve program başlıklarının bile birkaç yıl sonra çekiciliğini kaybedeceği öngörülmektedir. Bu nedenledir ki, üniversitelerimizdeki
eğitim anlayışı, değişken geleceği esas alarak ve dinamik, çevik ve yüksek tahmin başarısı elde edilecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.

  • Nesnelerin İnterneti
  • Yatay ve Dikey Entegrasyon
  • Siber Fiziksel Sistemler
  • Büyük Veri Analizi
  • Robotik
  • Robot Kaynak Operatörü
  • Eklemeli Üretim
  • Sanal Gerçeklik
  • Yapay Zeka Mühendisliği
  • Yapay Zeka, Makine, Kalite Kontrol Elemanı
  • Veri Tabanı Yöneticiliği
  • Yazılım Mühendisliği
  • Bilgisayarlı CNS Makine Operatörlüğü
  • 3D Çizim-Lazer Kesim
  • Biyomedikal Cihaz Teknikleri
  • Güneş Enerji Sistemi Teknik Personeli
  • Nanoteknoloji Uzmanı
  • Fonksiyonel Malzeme Mühendisliği
  • Dijital Tarım
  • Dijital Muhasebe

Eğitim

Üniversiteler bu zamana kadar sırasıyla bilgi, formasyon ve sosyal ağ sağlarken şimdi bu sıralama
bilginin ulaşılır olmasıyla tersine dönmeye başlamıştır. Sosyal ağlar ve formasyon anlamında
öğrencilerini hazırlayan, gerekli bilgi ve beceriyle donatan üniversitelerden mezun olan öğrencilerin, mesleki hayatlarına daha hazır şekilde başlaması beklenmektedir.

Günümüzde mühendislik eğitimi, üniversitelerin dönüşümünü takip ederek, özellikle temel bilimlerle daha da iç içe geçmiş bir şekilde ve teknolojik sıçramalarla uyum içinde dönüşmektedir. Bu dönüşümün önemli bir başka boyutunu girişimcilik oluşturmalıdır. Mezun olan öğrenci, akademik kariyer yapma veya yurtiçi ve yurtdışında iş bulabilme
başarısı yanında iş kurma formasyonuna da sahip olmalıdır. Mühendislik öğrencilerinin geleceğe hazırlamak için aktif öğrenmenin sağlandığı yeteneğe dayalı bir sistem oluşturulması ön plana çıkmaktadır. Aktif öğrenme zaman içinde hızla değişmesi beklenen mesleklere adaptasyon için önemlidir.

Mühendislik eğitimi, her zaman olduğundan daha da güçlü biçimde öğrenmeyi öğrenen insan kaynağı yetiştirmelidir. Bunun da ötesinde, bilgiye göre ve eğilime göre öğrencilerin kendi tercihlerini ve
planlarını yaparak ilerlemesi eğitimin bir parçası olmalıdır. Bunun için esnek müfredat oluşturulmalıdır. Bazı derslerin güncel ve zamana göre içeriğinin hazırlanabilmesi ve öğrencilerin bu dersler ile
güncel konulara vakıf olması önemlidir. Öğrenciler bir taraftan temel bilimler ve mühendisliğin temelleri konusunda mesleki bilgi ile donatılırken, diğer taraftan girişimcilik, finansal okuryazarlık ve proje
yönetimi gibi mesleki formasyonla da donatılmalıdır. Ek olarak disiplinlerarası ortak çalışma kültürü desteklenmeli ve projeye dayalı eğitimin önemi öne çıkarılmalıdır.

Formasyon

Mühendislik eğitimi, öğrencilere, çevrelerine güven veren ve özgüven sahibi olacak şekilde formasyon sağlama esası üzerine kurulmalıdır. Örneğin, sınavlar, öğrenciyi test etmek için değil güven esasına dayalı sistemin çalışıp çalışmadığını değerlendirmek için kullanılmalıdır. Bunun ötesinde motivasyon ve heyecan sahibi eğitim sağlanmalı,
odaklanma yeteneği yüksek, iş bitirme becerisine sahip bir profil amaçlanmalıdır. Yeni dünyanın dikte ettirdiği bu formasyon kriterleri, kimlik yerine kişilik seçiciliğini getirmektedir.

Ahlaklı bireylerin ilerleyeceği, uyumsuz bireylerin toplumdan ayıklanacağı bir yapı tesis edilmelidir. Sevgi, hoşgörü, başarısızlıkları hoş görme, karşılıksız yardım ilkelerini öne çıkaran bir anlayış tesis edilmelidir. Yeni eğitim metodu, problemin öğretilip çözümün öğrenciye bırakıldığı, bilgiye ulaşma yöntemlerinin öğretildiği, uzun vadeli ilişkilerin kurulabildiği, okunan okulun isminin mezunların özgeçmişlerinin bir parçası olarak görüldüğü, sosyal ağın korunduğu ve gözetildiği, yeni sosyal ağlar kurma becerisinin geliştirildiği ve verilen işi azimle bitirebilme özelliğinin kazandırıldığı bir yapıda tasarlanmalıdır. Bunun da ötesinde, otomasyonun ilerlemesiyle insanların, artık eskisi gibi yaşamlarını sürdürebilmek için belli iş kalıplarına girmek zorunda olmayacakları dikkate alınmalıdır. Yeni dünya, herkese kendi motivasyonları çerçevesinde katkı vereceği alanları açacaktır.

Bu yüzden öğrenciler, bulundukları ortamlarda, kendi kişisel gelişmeleri çerçevesinde hayatlarını sürdürürlerse mutlu olacaklar ve kendilerini geliştireceklerdir. Bu durumu dikkate alarak, uzmanlıkta derin, kapsamda geniş, yazmayı, iletişimi ve liderliği bilen bir formasyon amaçlanmalıdır.

Araştırma yeteneği ve girişimcilik yeteneği, lisans eğitiminden başlayarak öğrencilere aşılanmalıdır.

Bu kapsamda, araştırma ve girişimcilik bütçeleri, öğrenciler ve öğretim elemanlarına bürokratik külfetten uzak şekilde tahsis edilmelidir.

Sosyal Ağ

Üniversiteler sosyal ağ olarak öğrencilerini donatan ve yöneten yerler olmalıdır. Amaç soysal iletişimi yüksek mezun profili oluşturabilmektedir. Bölüm, fakülte ve üniversitenin endüstriden, girişimcilerden oluşan danışma kurulları etkin kullanılmalıdır.

Öğrencilerin Mevlana/Erasmus gibi öğrenci değişim programlarına teşvik edilmesi önemlidir. Bunun
yanında üniversiteler, yerel ekonomik ekosistemle eşgüdüm sağlayan ve çevrelerine ekonomik katkı
vererek büyüyen yerler olmalıdır. Bu yönde tematik üniversitelerin oluşturulması, üniversitelerin özel
sektörle işbirliğinin geliştirilmesi ve endüstriyel sertifika programlarının düzenlenmesi önemlidir.

Bunlara ek olarak, üniversiteler mezunlarıyla iletişimi devam ettirmeli, mezunların oluşturacağı vakıf, girişimcilik fonları ve hızlandırıcı programlarını desteklemelidir.

Eğitimin İçeriği

Üniversitelerde insan kaynakları danışmanları, kariyer, öğrenme ve öğretme merkezleri ile istihdam
ihtiyacının dinamik olarak belirlenmesi önemlidir.

Eğitimin içeriğinin bu yapı içerisinde belirlenmesi, eğitim sisteminin başarısı açısından büyük öneme
sahiptir. Diğer taraftan, eğitimin içeriğinin dünyadaki gelişmelere hızlı uyum gösterebilmesi için,
açık kaynak çalışmaları her alanda (bilim, ders malzemesi ve online programlar) desteklenmelidir.
Online derslerin önemi gittikçe artmaktadır. Hazırlanan içeriğe ve dersi anlatabilme becerisine göre
dersi verenler ayrışmaktadır. Kullanan öğrenci sayısı arttıkça da, oluşturulan videolar gün geçtikçe
daha profesyonel kurgu ve montaj ile çekilmektedir. Bu minvalde öğretim üyelerinin dijital içerik
sağlaması teşvik edilmelidir. Geliştirilen içeriklerin diğer üniversitelerde de kullanılması durumunda,
öğretim üyesi ödüllendirilmelidir.

Örneğin, öğretim üyelerini bu yönde teşvik etmek için, dijital içerik için harcanan süre ders yükünden düşülebilir ve
böylelikle eğitim dijital içeriğe doğru yönlendirilebilir. Bu metot sayesinde, ülkenin her yerinden popüler öğretim üyeleri çıkacaktır.

Her öğrencinin yılda en az bir online ders alması teşvik edilmelidir. Hangi derslerin teşvik edileceği YÖK bünyesinde belirlenebilir. Böylece, yurt içi ve yurt dışı içeriğin gelişmesiyle daha zengin bir ders portföyü sunularak, öğrencilerin, kendi kendine öğrenme becerisi geliştirilebilir.

Uzun vadede, oluşan bu zengin dijital içerik farklı dillere çevrilerek yurt dışına ihraç edilmelidir.

Ders içeriklerinin zaman içinde değişmesi kaçınılmaz gözükmektedir. Özellikle mühendislik gibi bilimlerde içeriğin her yıl güncellenmesi içerik önemlidir. Bunun için ders içeriklerinin geliştirilmesi ve güncellenmesine ilişkin süreçler, yetkin ve doğru tüm kaynakların katkısına açılmalıdır. Bunun için gereken ortam ve araçlar YÖK tarafından sağlanabilir. Örneğin her dersin bir Wiki sayfası yaratılarak içeriğin geliştirilmesi ve buna katkı veren öğretim
üyelerinin, yaptıkları katkı derecesinde ders yüklerinin azaltılması sağlanabilir.

Eğitimcilerin Eğitimi

Eğitimcinin eğitimi için, eğitmenleri yeni deneyimlere ulaştıran, dünyayı bilen, diğer eğitmenlerle ve
ilgili tüm paydaşlarla bir araya gelip fikir alışverişinde bulunan bir süreç tasarlanmalıdır.Eğitmenler
bilgi öğreten değil dış dünyada gelişen sayısız deneyimi bulan, biriktiren, özümseyen ve öğrencilerinin müfredat tercihleri çerçevesinde, onların ufkunu açmaya çalışan deneyim-menler olmalıdır. Bu yeni eğitmenler, hızla deneyim biriktirme ve bulmaya odaklanmalı ve bunları kategorilere indirgeyerek yeni nesil programları ve müfredatı geliştirebilmelidir. Bu amaçla, otomasyon ve dijitalleşmeyle kaybolacak mesleklerin ve yeni çıkacak alanların sürekli takip edilebileceği ve güncellenebileceği bir süreç, çalıştaylar ve dijital toplantılar yoluyla kapsamlı ve düzenli olarak yürütülmelidir.

Üniversiteler

Üniversite herkesin uğrak yeri olmalıdır. Sürekli dışarıdan konuşmacıların geldiği, öğrencilerin farklı deneyimleri özümsediği bir yer olmalıdır. Ve belki üniversiteden mezun olmayı kaldırmalıyız. Tam gün eğitim, iş yaşamına geçişten sonra, yılda bir-iki haftaya ve zaman içinde iki yılda bir belki bir haftaya inmelidir ve yıllar geçse de üniversiteye uğranmalı ve yeni arkadaşlıklar için fırsat, eski arkadaşlıkları tazeleme için imkan yaratılmalıdır. Üniversite sonrası bu süreç paralı olarak ilerlemeli ve bir nevi üniversite sonrası eğitim, üniversite öncesi eğitimi finanse eder hale gelmelidir. Bu gelirlerle yapılan yatırımlar, özgeçmişlerde taşınacak okulların da
marka değerlerini artıracaktır. Her öğrenci akarsu gibi gelip geçmeyecek, baraj gibi biriktirilecektir. Eski öğrenciler hem deneyim alan hem de deneyim getiren olacaktır.

Geniş kitlelere açık 360 Derece Üniversite değerlendirme sistemi kurulmalıdır. Üniversitenin her
paydaşından, yöneticilerinin yetenekleri ve kişilikleri açısından geri bildirim alınmalıdır. Hızla değişen dünyada fırsatların yakalanması, çalışanların motivasyonu için yöneticilerin kişiliklerinin düzgün olması, kimliklerinden daha fazla önem arz etmektedir. Bugün bütün büyük şirketlerde “iyi insan” olmanın, çok sağlam bir özgeçmişten daha değerli ve iyi sonuç alıcı olduğu görülmektedir.

Sonuç

Dünyanın dijitalleşerek yeniden tasarlandığı bu devirde, meslekler ve mesleki eğitim yeniden tasarlanmaktadır. Bunun için üniversitelerin dönüşümü beklenmektedir. Üniversitelerin bu dönüşümü sağlamaları için, inovasyon, fikri haklar, yetenek havuzu ve işbirliği merkezleri olarak sinerji yaratmaları ve bulundukları bölgelerde büyümenin ve gelişmenin kaynağı olmaları gerekmektedir. Yetenek açısından geleceğin iş gücü buradan çıkmalı ve
endüstriyi de transformasyona hazırlamalıdır.

Üniversiteler aynı zamanda kendilerini dijitalleşmenin getirdiği sürece adapte etmelidirler. Bu küresel süreç, bir anlamda üniversitelere bilinmeyene dönük yapılanmayı dikte etmektedir.

Üniversitelerin, gelecekte şekillenecek ve şu anda bilinmeyen iş kollarına öğrenci yetiştirmek gibi zor bir süreci yönetmeleri gerekmektedir. Bu açıdan, bilinmeyenleri indirgemek için, sanayi işbirlikleri çerçevesinde geleceğin işgücü talebine ilişkin değerlendirmelerin üniversiteler için girdiye dönüştürülmesi önemli bir seçenektir. Doğaldır ki bu seçenek, farklı işbirlikleri ve açık ortaklıkları yaratabilecek bir esneklik gerektirmektedir. Değişken işgücü için çevik eğitim sistemleri geliştirilebilmeli ve kolayca uygulanabilmelidir. Eğitim sistemi dünyanın hızlı değişimine ayak uydurmak için kendi platformlarını yaratarak, ülkenin dijital değerlerini de ortaya çıkarmalıdır.

Sağlık Bilimleri Grubu

sağlık

XXI. yüzyılda yaşanmakta olan teknolojik gelişmeler ve sosyo-ekonomik dönüşümden etkilenen alanların başında sağlık bilimleri gelmektedir.

Sağlık alanında; otomasyon, robotik uygulamalar, nesnelerin interneti, algoritmalar ve yapay zeka
gibi teknolojik gelişmeler, mevcut meslek dallarının yapısında önemli değişim ve uyarlamaları beraberinde getirmiştir. Dünya genelinde farklı otoriteler tarafından hazırlanan raporlar; sağlık bilimleri alanında yetişen kişilerin eğitimleri sonunda edindikleri bilgi ve becerilerin, günümüz işverenlerinin taleplerini karşılamada yetersiz kaldığı ve eğitimin acilen yeniden yapılandırılması gerektiğini bildirmektedir. Bu yapılandırma; hem yeni yüksek lisans ve doktora programlarının oluşturulmasını, hem de mevcut lisans programlarında öğrenim içeriklerinin yeniden tanımlanmasını kapsamaktadır.

Sağlık alanında geleceğin mesleklerini yönlendirmede iki ana unsur, arz-talep değişiklikleri ve teknolojik gelişmelerdir. Arz-talep değişikliklerinde; nüfus artışı, iklim değişikliği, göçler, yaşlanan toplum yapısının yarattığı talep artışı, sağlık hizmetlerinde dijitalleşme, mobil teknolojilerin yaygınlaşması ve sağlık endüstrisinin giderek karmaşıklaşıp çeşitlenen teknikleri önemli rol oynamaktadır. Teknolojik gelişmelerin şekillendirdiği bireyselleştirilmiş ve hassaslaştırılmış tıp dünyasında; kişilerin genom, epigenom, transkriptom ve benzeri bilgilerini analiz eden, bu bilgilerden elde edilen büyük veriyi yorumlayabilen, gen tedavileri, RNA interferans tedavisi, hücre temelli tedaviler, monoklonal antikor teknolojileri vb. tedavi yöntemlerini üretip uygulayabilen, e-sağlık teknolojileri, yapay zeka, üç boyutlu modelleme gibi yöntemlere hakim iş gücüne ihtiyaç olduğu tartışmasızdır.

Yeni meslek dallarının eğitiminde geleneksel yöntemlerin uygulanamayacağı, daha esnek ve teknoloji tabanlı
eğitim modellerinin benimsenmesi gerektiği ve sürekliliğin ancak yaşam boyu eğitim anlayışı ile sağlanabileceği açıktır.

Geleceğin sağlık işgücünü yetiştirecek eğitim uygulamaları; ilaç sanayi ve biyoteknoloji, tıbbi cihaz sanayi ve sağlıkta bilişim teknolojileri olarak üç ana başlıkta ele alınabilir.

Geleceğin Meslekleri:  İlaç Sanayi ve Biyoteknoloji

Günümüz ve gelecekteki sağlık uygulamalarında, hızla gelişen alanların başında ilaç sanayi ve biyoteknoloji gelmektedir. Ülkemizin en önemli gereksinimlerinden biri olan ilaç sanayi alanında sektörün mevcut durumu ve beklentileri şöyle özetlenebilir:

30 milyar TL’lik ilaç sektörünün %55’i yerli üretimdir. Son 5 yılda hızlanan yerlileşme çalışmaları ile bu oran giderek artmaktadır. Ancak niceliksel artış, niteliksel ilerleme ve biyoteknoloji yatırımları ile desteklenmelidir.

Günümüzde ilaç sanayinin biyoteknoloji yatırımlarında belirgin bir hızlanma göze çarpmaktadır. Yakın zamanda daha fazla sayıda yerli üretim yeni ürünler ve biyobenzer ürünler piyasaya girecektir. Molekül geliştirmede teknoloji transferi nedeniyle deneyim giderek artmaktadır.

Ülkemiz eğitim sistemi, bu gelişmelere destek olacak ve daha da ileriye götürecek şekilde yapılandırılmalı ve
yeni teknolojili ilaçların üretiminden ticarileştirilmesine kadar her aşamada yerlileştirilme çalışmaları desteklenmelidir.

İlaç sanayi öncelikle Ar-Ge yatırımı yapmalıdır.

Ancak yatırımlar, yetkin insan gücü ile desteklenmedikçe verimli sonuç elde edilmesi olanaksızdır. Sürekli gelişmeler kaydeden ve çok çeşitli meslek dallarını kapsayan ilaç sektörü alanında, ülkemizin yetişmiş insan gücünde bazı eksiklikler söz konusudur. Mevcut durumda, ilaç sanayi Ar-Ge’sinde genellikle kimya mühendisleri ve
eczacılar görev yapmaktadır. Ancak çalışanların yetkinlikleri ve güncel teknolojiye hakimiyetleri yeterli değildir.

Özellikle hücre kültürü, hücre hatları geliştirilmesi, organoid üretimi, vektör dizaynı gibi genetik ve biyoteknolojik
kökenli ilaç tasarımına yönelik bilgi eksikliği söz konusudur. Bu durum, biyoteknoloji yatırımlarını yavaşlatmakta ve yeni ürün eldesi veya nadir hastalıklar gibi klinik durumlara yönelik ilaç geliştirme olasılığını zayıflatmaktadır. Bazı
üniversitelerimizde; farmakognozi, farmasötik, biyoteknoloji, biyofarmasötik gibi programlar açılmış olsa da, bu programların ülke genelindeki sayısı yeterli değildir. Lisans programlarının içeriğinin tekrar gözden geçirilmesi, kimya, eczacılık, tıp ve biyomühendislik gibi farklı disiplinleri biraraya getiren yüksek lisans veya
doktora programlarının yaygınlaştırılması soruna çözüm oluşturacaktır.

Günümüz ilaç teknolojisinde üretim teknikleri ayrıntılı kurallarla tanımlanmıştır. ‘İyi Üretim Uygulamaları’ (GMP) sertifikasına sahip laboratuvarların sayılarının artırılıp altyapılarının geliştirilmesi ve bu laboratuvarlarda görev alacak kalifiye işgücü yaratma çalışmaları önceliklendirilmeldir. Teknik operasyonlar ve üretim bölümlerinde sektörün istihdam ihtiyacı karşılanmalıdır. Geliştirilen ürünlerin kalite kontrol güvencesinin sağlanması elzemdir.

Sağlıkta Kalite Yönetimi’ biyomedikal mühendisliği ve ilaç sanayi başta olmak üzere, sağlık alanında görev alan her çalışanın eğitiminde, eğitim içeriğinin gerektirdiği ölçüde, yer almalıdır.

Biyoteknolojik ürün ile geleneksel kimyasal ilaç üretimi arasındaki en önemli fark, biyoteknoloji ürünlerinde bütün süreçlerin patentlerle korunmasıdır. Bu durum, biyoteknolojik ajanların üretiminde daha öncelikli olmak üzere, tüm geliştirilecek tedavi yöntemlerinde klinik öncesi ve klinik çalışmaları gerekli kılmaktadır.

Yeni tanı ve tedavi yöntemlerinin geliştirilmesinde klinik öncesi bilim dallarının rolü büyüktür. Bu nedenle, temel bilimler altyapı ve yetişmiş insan gücü bakımından desteklenmeli, klinik öncesi bilimlerle klinik bilimler
arasındaki işbirliği artırılmalı, sanayinin klinik öncesi çalışmalara destek vermesi teşvik edilmelidir.

İlaç endüstrisinin, üniversitelerin biyoteknoloji alanında altyapı kurmalarına destek vermesi ve biyoteknolojik ürünlerin geliştirilmesinde sanayi-üniversite işbirliğinin  geliştirilmesi bir çözüm yöntemidir. Sanayi doktorası programlarında ikili protokoller ile sanayi-üniversite yakınlaşmasını sağlamak ve çeşitli işbirlikleri ile insan kaynağını sektörün ihtiyacına göre yönlendirmek yararlı olacaktır.

Patent konusunda sanayiye ve araştırmacılara destek verecek birim ve kişilerin sayısı az ve süreçlere hakimiyetleri yetersizdir. Konuya hakim hukuk ve işletme uzmanlarının sayısının artırılması, geliştirilen ürünlerin fikri ve mülki haklarının korunmasına yardımcı olacaktır.

Türkiye kökenli klinik araştırmalar, dünya genelindeki klinik araştırmalar arasında sayısal
oran ve etki değeri bakımından düşük seyretmektedir. Çokuluslu klinik araştırmalara
Türkiye’nin katkısı yine beklenen düzeyin altındadır. Bu durum, klinik araştırmalarda
etki değeri yüksek projeler tasarlama, projeleri etik kurallar ve ‘İyi Klinik Uygulamalar’
ilkelerine uygun yürütme ve sonuçları değerlendirip kaliteli makale oluşturma konusunda yetkin işgücünü gerekli kılmaktadır.

Bu işgücünün birçok farklı alanı kapsadığı açıktır ve açığın birden çok alanda yüksek lisans ve doktora programı açılması ile kapatılması mümkündür.

Satış pazarlama ve tıbbi ürün tanıtımı, ilaç sanayinde nihai aşamalar olmakla birlikte, toplum sağlığını etkileyen hayati öneme sahiptir. Mevcut durumda, yaklaşık 25.000 kişilik ilaç sanayi çalışanının 15.000’i ilaç tanıtımında görev yapmaktadır. Firmalarda, ürün tanıtım stratejisi oluşturmak üzere işe alınan kişilerin formasyon
eğitimi yoktur. Kanıta dayalı tıp uygulamaları, ilaçlarda ruhsatlandırma süreçleri ve sağlık enformasyonu konularında bilgi düzeyi yetersizdir. Bu alanda sektörel eğitim veren kurum mevcut değildir ve çalışanların tamama yakını, usta-çırak ilişkisi veya deneme-yanılma yöntemi ile mesleki bilgilerini geliştirmektedir.

Medikal ruhsatlandırma, fiyatlandırma ve geri ödeme alanında, yetişmiş eleman ihtiyacı olmasına rağmen eğitimli personel kolay bulunamamaktadır. Farmakovijilans, farmakoekonomi, farmakogenetik, risk yönetim planı, risk minimizasyonu, klinik biyoinformatik gibi alanlarda nitelikli istihdam ihtiyacı dikkati çekmektedir.

Geleceğin Meslekleri:  Tıbbi Cihaz Sanayi

Tıbbi cihaz sektöründe yerli üretim eksikliği ve dışa bağımlılık önemli bir sorundur. Sektörde çalışan
kişiler, mekanik tasarım ve yazılım temelli eğitim almış, ancak karmaşık bir alan olan tıbbi cihaz sektörünün teknolojilerine yeterince hakim olmayan kişilerdir. Makina mühendisleri ve endüstriyel tasarım için işe alınan kişilerin medikal bilgisi yetersizdir. Tıp Mühendisliği programı birçok soruna çözüm üretme potansiyeli taşısa da, bu programları açmış üniversite sayısı ve yetişmiş insan gücü azdır.

İmplant geliştirilmesi gibi konularda büyük önem taşıyan 3-boyutlu çizim ve tasarımlarda deneyimli
insan kaynağı yeterli değildir. Bu nedenle, özellikle sağlık alanında üretim ve Ar-Ge yapacak mühendisliklerin programlarına sağlık konusunda dersler konması yararlı olacaktır. Temel tıbbi terminolojiye hakim mühendislerin yetiştirilmesi sağlık alanındaki gerekliliklerdendir.

Tıbbi cihaz sektöründe kalite kontrol denetimlerini başarıyla geçebilen firma sayısı azdır. Firma çalışanlarında tıbbi cihaz mevzuatını bilmeme ve işletme eğitimi eksikliği ticarileşmenin karşısındaki engellerdendir. Ürünlerin arızalanması durumunda uygulanacak yöntemler tanımlanmamıştır. “Sorunlu ürün bildirimi”, sorunlu ürünlerin geri çağrımı ile ilgili mevzuat eksiktir. İlaç sanayine benzer şekilde, tıbbi cihaz sanayinde de süreçlere baştan sona
hakim kişilerin mevcudiyetine gerek vardır. İşletme ile ortak programlar ve “sağlıkta kalite yönetimi” dersleri endüstriyel alanda geliştirilmesi gereken alanlardır.

Tıbbi cihaz sektöründe, sanayi-üniversite işbirliği istenen düzeyde değildir. Sanayi-üniversite işbirliğini ve tıbbi cihaz Ar-Ge’sini desteklemek için çokdisiplinli lisansüstü programlar tanımlanmalıdır.

Tıbbi görüntüleme ve cihaz temelli tedavi yöntemlerinin geliştirilmesinde; tıp uzmanları, elektronik mühendisleri, biyomedikal mühendisleri, moleküler biyoloji uzmanları, biyoteknoloji uzmanları, bilgisayar programcıları ve ilişkili dalların, etki değeri yüksek projeler çerçevesinde, bütünleşik bir bakış açısıyla biraraya gelebilecekleri ortamlar ve proje olanakları geliştirilmelidir.

Hekim kökenli araştırmacılar ile mühendislik bölümlerinin biraraya gelmesi, tıbbi cihaz Ar-Ge’sinde önemli bir uygulamadır. Sağlık bilimleri çıkışlı kişilerin, günlük hayatlarının vazgeçilmez parçası olan tıbbi cihazların teknolojilerine ve ‘sağlık endüstrisine’ aşinalığı artırılmalıdır. Bu amaçla, tıp fakültelerinde halen mevcut olan ve eğitim içeriğinde geliştirme gereken Biyofizik Anabilim Dalları, Biyomedikal Anabilim Dalları ile birleştirilebilir ve verilen eğitimin içeriği yapılandırılabilir.

Ülkemizin dışa bağımlılığının yüksek düzeyde olduğu tıbbi cihazların üretimi kadar, bakımları da önemlidir.

Hastalerde tıbbi cihaz bakımından sorumlu mühendis ve teknisyen sayısının artırılması, hizmetlerin aksamaması ve tasarruf önlemleri açısından gerekli bir uygulamadır. Ayrıca, tıbbi cihazları kullanan hekim, hemşire, teknisyen ve benzeri sağlık personelinin de cihaz teknik özellikleri konusundaki bilgileri artırılmalıdır.

Geleceğin Meslekleri: Tıp Eğitimi ve Bilişim Teknolojileri

Tıp eğitiminde, Çekirdek Eğitim Müfredatı, günümüz tıbbının gereksinimleri çevçevesinde gözden
geçirilmelidir. Yalnızca hekimlerin değil, tüm sağlık çalışanlarının günlük yaşamında bilgisayar kullanımı ve hasta verilerinin kaydı önemli yer tutmaktadır. Sağlık ve ilişkili dallarda klinik hizmeti sunan personelin bilişim teknolojileri, bilgi sistemleri, hastane bilişim hizmetleri ve yapay zekâ konusunda algı ve bilgisi artırılmalıdır.

Yaşlanan toplumlarda, sağlık teknolojilerinin e-sağlık aracılığıyla evde sağlık hizmetlerine kayacağı aşikardır. Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının XXI. yüzyıl tıp uygulamalarına uyum sağlamalarını kolaylaştırmak amacıyla
lisans eğitimlerinin içeriği geliştirilmelidir.

Günümüzde hasta verilerinin tamamının bilgisayar temelli sistemlerde depolanması, birey ve toplum sağlığı açısından değerli bilgiler içeren büyük veritabanlarının oluşmasını sağlamıştır.

Hasta veritabanlarındaki büyük verinin analizi; hastalık tanı ve tedavi protokollerinin geliştirilmesi, ülkenin sağlık politikalarının planlanması ve sağlık ekonomisi değerlendirmelerinde önemli fırsatlar yaratmaktadır. Sağlık hizmetlerinde kalite yönetimini iyileştirmeyi hedefleyen süreçleri ve sistemleri tasarlamak ancak mevcut
verilerin sağlıklı analizi ile mümkündür. Bu nedenle, ‘veri madenciliğini’ destekleyen altyapıların oluşturulması, süreçlere yönelik hukuksal düzenlemelerin geliştirilmesi ve verilerin etik ilkeler çerçevesinde, kişisel bilgilerin gizliliğine saygılı, yüksek güvenlik önlemleri altında analiz edilmesi halk sağlığı açısından büyük öneme
sahiptir.

‘Büyük veriyi’ toplayıp değerlendirebilen veri analistleri günümüzde ve gelecekte her toplumun gereksinimi haline gelmiştir. Büyük veri dersleri; tıp ve eczacılık fakülteleri başta olmak üzere sağlıkla ilişkili alanların ders içeriklerine eklenmeli ve lisansüstü programlarıyla alana hakim kişi sayısı artırılmalıdır.

Tıp eğitiminde yenilikçi süreçler ve sistemler tasarlayarak eğitim içeriği geliştirilmeli ve hekim adayları teknoloji ile daha erken yıllarda tanıştırılmalıdır. Eğitim içeriğinin yanısıra eğitim teknolojileri de geliştirilmeli, uzaktan eğitim, artırılmış gerçeklik, sanal gerçeklik dahil olmak üzere güncel eğitim tekniklerinden yararlanılmalıdır. Tıp eğitimi içeriğini geliştirmek için öneriler; klinik öncesi döneminde kod yazımı, veri bilimi, biyoinformatik, yapay zeka ve robot teknolojileri derslerinin güçlendirilmesi, I. veya VI. sınıfta seçmeli olarak tıp bilişimi derslerinin
yer almasıdır. Ayrıca, son sene öğrencilerinin hastane bilgi işlem sistemleri konusunda
aldıkları eğitim geliştirilmelidir.

Yüksek talep görmekte olan Sağlık Bilişimi lisansüstü programının içeriği geliştirilmelidir.

Tıp alanında açılacak yüksek lisans veya doktora programları, değişen toplum yapısı ve teknolojiye uyarlanmalıdır. Sağlıkta yapay zekâ, sağlık fizikçisi, geriyatrik tıp, askeri sağlık hizmetleri, iklim değişikliği ve sağlık, tıbbi çizim ve tasarım, üç boyutlu modelleme ve biyoyazıcılar, organ tasarımı ve robotik girişimler, kişiselleştirilmiş tıp uygulamaları, hastalığa özel beslenme, ergoterapi-fizik tedavi ve rehabilitasyon alanında dijitalleşme önerilen yüksek lisans veya doktora programlarıdır.

Sağlık Alanında Önerilen Yeni Programlar

Hızla gelişen sağlık teknolojilerine uyum sağlamak, halkımızı sağlıktaki gelişmelerden en iyi şekilde yararlandırmak ve ülkemizin bu alanda sanayi ve kalkınma hamlelerine destek vermek için, güncel teknolojilerin gerektirdiği işgücünü yaratmak üniversitelerimizin öncelikli görevidir. Bu amaçla, üniversitelerin mevcut lisans eğitimlerinin içeriğini gözden geçirmeleri ve Sağlık ile Mühendislik Bilimleri bir araya getirecek çokdisiplinli lisansüstü programlarıyla yetkin insan kaynağını yetiştirmeleri gereklidir. Sağlık alanında geleceğin mesleklerini yetiştirmede önerilen lisansüstü programların listesi aşağıdadır:

İlaç Sanayi ve Biyoteknoloji

  • Biyoteknoloji
  • Farmasötik Biyoteknoloji
  • Kök Hücre ve Gen Tedavileri
  • Radyofarmasi
  • Üç Boyutlu Modelleme ve Biyoyazılım
  • Organik Organ Tasarımı

Tıbbi Cihaz Sanayi

  • Sağlıkta Robot Teknolojileri
  • Nanotıp ve Nanomalzemeler
  • Dijital İmplant Tasarımı
  • Sağlıkta Geridönüşüm
  • Sağlık Teknolojileri
  • Hastane İnşaatı ve Yapı Malzemeleri

Tıp Eğitimi ve Bilişim Teknolojileri

  • Bireyselleştirilmiş Tıp
  • Bireyselleştirilmiş Beslenme
  • Askeri Sağlık Hizmetleri
  • Ergoterapi Programı
  • Geriyatrik Diş Hekimliği
  • Göçmen Sağlığı
  • İklim Değişikliği ve Sağlık
  • Klinik Araştırmalar
  • Sağlıkta Yapay Zeka
  • Sağlıkta Veri Bilim
  •  Klinik Biyoinformatik
  • Uzaktan Sağlık Mühendisliği
  • Sağlık Muhabirliği
  • Tıbbi Çizim ve Tasarım
  • Sağlık İşletmeciliği
  • Tıbbi Tanıtım ve Pazarlama

Sağlık alanında açılması önerilen çokdisiplinli programlara, bir fakülte veya üniversitenin tek başına
hakim olmasının beklenmemesi gerektiği açıktır.

Bu nedenle, üniversitelerin yetkin ve güçlü oldukları alanları birbirleri ile bütünleyecek şekilde işbirliğine giderek ortak programlar açmalarının sağlanması, eğitim kalitesinin artırılması açısından yararlı olacaktır.

Üniversiteler; TÜBİTAK, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, ilaç ve tıbbi cihaz sanayi, yaşam bilimleri şirketleri ve kar amacı gütmeyen kuruluşlarla işbirliği oluşturarak sağlık politikaları alanında ülkemizi ön saflara taşımalıdır.

Açılan programlarda yetiştirilecek geleceğin sağlık işgücü; yalnızca yüksek teknoloji bilgilerine sahip ve bunları uygulayabilen kişilerden değil, aynı zamanda sosyal becerileri gelişmiş, girişimci, yaratıcı, yüksek etik standartları özümsemiş, nesnel düşünebilen, bütünsel bakabilen, problem çözme, karar alabilme, sürekli öğrenim merakı ve disiplinine ve ekip çalışması yapma becerilerine sahip, topluma fayda sağlamayı temel amacı olarak kabul eden bireylerden oluşmalıdır.

Sosyal Bilimler Grubu

sosyal bilimler

İçinde yaşadığımız dünya bir yandan bir uygarlık sıçramasının başdöndürücü toplumsal değişimi ile yüzleşirken, diğer yandan giderek daha karmaşık, daha süratli ve daha teknolojik bir ortama sahne oluyor. Yeni bir uygarlık düzeninin ayak sesleri çoktan duyulmaya başladı bile. İnsanlığın onbinlerce yıl süren avcı-toplayıcılıktan tarım uygarlığına geçmesi ilk üretim devrimiydi. Onu takip eden bir kaç yüzyıllık sanayi uygarlığı ise buharlı makinaların kullanıma sunulması ve fabrika tarzı üretime geçişle başlamıştı. Yaşanan üretim patlaması sosyolojik, ekonomik ve kültürel dönüşümü tetiklemiş, şehirleşme, nüfus artışı, ulus-devletleşme gibi belirgin sosyopolitik sonuçlar doğurmuştu. Ancak dönüşüm devam etti ve 1970’lerin ikinci yarısından itibaren yeni bir modelinin sonuçları ile yüzleştik.

“Sanayi sonrası uygarlığı” daha fazla miktarda üretim mantığından ziyade hizmet ekonomisini önceleyen, üründen çok tüketicinin şekillendirilmesini esas alan bir değer, zevk, ilgi üretim mantığına dayanıyordu. Küresel toplum, küresel yönetişim küresel pazar , evrensel değerler gibi kavramlar üzerinden bir düzen kurgulanmaya başlanmıştı.

Lakin bu düzenin de ömrü bir kaç on yıl ile sınırlı kaldı ve endüstri 4.0 denilen yepyeni bir dünya tasarımı
ile karşılaştık. Yapay zeka, Robotik, Blockchain, genom teknolojileri, 3-D yazıcılar vs. gibi insanlık tarihi bakımından devrim niteliğindeki bazı gelişmeler hızla hayatımıza girdi. Her üretim modeli gibi, bu yeni düzenin de kuşkusuz kendi özgün sosyolojik, siyasal, ekonomik ve psikolojik çıktıları olacak.

Tarihten bugüne toplumların önünde giden ve dönüşümü yönlendirebilme gücüne sahip en önemli kurum olan üniversitelerimizin de bu büyük dönüşüme adapte olabilmesi adına bazı önlemler alması oldukça önemli. Bu çerçevede, öncelikle bu dönüşümü ve gelecekte yaratabileceği sonuçları doğru ve kapsamlı bir şekilde algılayıp anlamlandırabilen, yaratıcı, özgün, analitik düşünebilen, bilgileri birbirine bağlayabilen, üretken ve çok yönlü donanıma sahip insanlar yetiştirmeyi hedeflemeliyiz. Akademik disiplinlerin bu dönüşüme uyumlu biçimde
yeniden tanımlanması, yeni alanların açılması, geleneksel alanların yeni formları içerisinde içeriklendirilmesi ve düzenlenmesi büyük önem arz ediyor.

Dünya Ekonomik Forum’unun (WEF-World Economic Forum) 2018 yılı raporunda makinalar ve robotların 75 milyon işin yok olmasına sebep olacağı, buna mukabil 133 milyon yeni iş gereksiniminin ortaya çıkacağından bahsediliyor. 2025 yılında ise bugün insanlar tarafından yapılan işlerin %71’in otomasyon sonucu makinalar tarafından yapılacağına değiniliyor. İş yapış stilleri, çalışma kuralları, kişisel yeterlilik ve yeteneklerin tasnifi gibi konularda yeni bir formata gereksinim duyulacağı açık. Dünyanın her yanında yapılan sosyolojik araştırmalarda Z Kuşağı olarak tarif edilen ve tamamıyla kendine özgü değerlerle büyümüş yeni bir jenerasyonun potansiyel etkilerinden de söz ediliyor. Geleceğin çoktan kapıya dayandığı, hatta belki de geldiği bir dönemde, eğer yeterli ve gerekli önlemler alınmazsa geleneksel üniversiter süreçlerimizin yetersiz kalabileceği endişeni taşıyoruz. Kısaca üniversitelerimizin, yeni bir öğrenci popülasyonunu, yeni mesleklerde ve yeni istihdam formlarında çalışacak biçimde yetiştireceği yenilenmiş bakış açılarıyla şekillendirilmiş akademik düzenlemelere ihtiyacı var.

Değişen dünyaya hızla adapte olabilmek ve bu yeni iş ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına uygun yetkinliklere sahip insan gücünün yetiştirilmesi artık bir zorunluluk haline gelmiş bulunuyor. Bu aynı zamanda ulusal gücün en önemli kaynağı olan bir kaynağın verimli kullanılması için topyekün bir seferberlik anlamına gelmekte. Daha önce adını bile
duymadığımız alanlarda akademik disiplinler tesis etmek, bölümler açmak, akademik kadrolar yetiştirmek, kaynaklar oluşturmak ve yeni standartlar belirlemek durumundayız.

İnsan kaynağımızın doğru yerde ve verimli kullanıldığından emin olmalıyız.

Bugün dünya üzerindeki gerçek mücadele yeni uygarlığın öncülerinin hangi ülkeler olacağı, kimlerin sistemi yönlendirme ve yönetme kabiliyetine sahip olacağı üzerinden şekilleniyor. Bilgiye ve teknolojiye yapılan her yatırım ülkenin geleceğinin inşasında temel taşlar niteliğinde. Geleceği doğru okuyabilmek ve bu devrimsel dönüşüme tepki verebilmek üniversitelerimizin öncelikli rolü ve sorumluluğu.

Çin, ABD, Rusya, Hindistan, Almanya vb. ülkelerin milyarlarca dolarlık bütçelerinin yarıştığı bilim, fikir, araştırma aleminde Türkiye üniversitelerinin de etkin hale gelebilmesi açısından yapısal bazı dönüşümlere ve yeniliklere ihtiyaç duyuyoruz.

Yeni YÖK’ün davetiyle hayata geçen “Geleceğin Meslekleri, Mesleklerin Geleceği” çalıştayının sosyal bilimler grubu olarak üniversitelerimizin bu yeni çağa uyumunu sağlamak, disiplinlerarası geçişkenliği ve bağlantıyı kurgulayarak esnek eğitim programlarına geçit vermek, bireysel yetenekleri değerlendirebilecek ve geliştirebilecek kişiselleştirilmiş eğitim seçenekleri sunmak, gelişen teknolojileri yetkin bir biçimde kullanabilen bireyler yetiştirmek
adına bazı önerilerimizi aşağıda sıralıyoruz;

Geleceğin Meslekleri’nde YÖK’ten Beklenenler

  • Geleceğin Akademi dünyasına yön verecek bu tür çalışmaların ve buluşmaların düzenli olarak sürdürülmesi, raporlanması ve geri bildirimlerinin üniversiteler ile paylaşılması
  • Yeni YÖK’ün benimsediği şekilde standart belirleyici bir regülasyon merkezi olmak yerine kurumlar arası eşgüdüm sağlayan bir konumda devam etmesi; Üniversitelerde standartlaşma ve benzeştirme yerine geçişkenliği yüksek, öğrencilere seçenekler sunan, esnek ders müfredatlarının ve programlarının teşvik edilmesi
  • Üniversitelerde daha önce hiç açılmamış yeni bölüm, disiplin ve alanlarda eğitim programlarının teşvik edilmesi; hatta bu yenilikçi bakış açısının dünyanın da önünde giden bir bakışla şekillenerek, özgün bölümlerin hayata geçirilmesi
  • Akademi-Sektör işbirliği ve Akademi-Toplum işbirliği konusunda geliştirilen inisiyatiflerin devamının sağlanması; interaktif oluşumlarla karşılıklı kaynak, bilgi aktarımının güçlendirilmesi
  • Üniversitelerin yaşam boyu eğitim anlayışına destek verecek bir anlayışla yapılandırılması; geleneksel mesleklerin yeni düzene adaptasyonu konusunda esnek eğitimlerin desteklenmesi
  • Üniversite mezuniyet diplomalarına ilaveten ek diploma ve sertifikaların özendirilmesi
  • Geleceğin meslekleriyle ilgili her yaş grubundan ve ihtiyaç olması halinde akademi dışından uzman eğitmenlere kapıların açılması; akademisyen olma kriterlerinin yeniden ele alınması
  • Üniversite ve Fakültelere kendi kapasiteleriyle uyumlu özgün gelişim fırsatlarının verilmesi
  • Kariyer Merkezlerinin kuvvetlendirilmesi; geleceğin mesleklerine uyumlu kariyer çalışmalarının özendirilmesi
  • Mevcut bölüm ve programların geleceğe ilişkin durum analizinin yapılması, isimlerinin yeni gelişen terminolojilerle yenilenmesi
  • Geçişkenliği yüksek ve net etiketi olmayan bölümlerin de gündeme alınması
  • Mezuniyet için gerekli ders sayısının dünya standartlarına uygun bir biçimde azaltılarak uygulama fırsatlarının artırılması
  • Seçmeli ders sayısının arttırılması ve yeni gelişmekte olan alanların müfredatlara eklenmesi
    konusunda üniversitelerin teşvik edilmesi.

B-P-F

Endüstri 4.0 ile Eğitimde Yeni Yeterlilikler ve Fırsatlar

Prof. Dr. Şirin KARADENİZ

Teknolojideki değişim ve dönüşüm tarih boyunca her alandaki gelişimi de etkilemiştir. 18.yy’da tarım
ekonomisinden su ve buhar gücü teknolojisini kullanarak yapılan mekanik üretime dayalı ekonomiye geçiş, birinci endüstri devrimi; 19.yy sonlarında elektrik enerjisi ile seri üretim yapan fabrikaların, kitlelerin tüketimine yönelik üretim yapması ise ikinci endüstri devrimi olarak sınıflandırılmaktadır.

Üçüncüsü olarak da 1970’lerde elektronik ve bilişim teknolojilerindeki gelişim ile otomasyon üretim
sistemlerinin kullanılması tanımlanırken, 2010’dan itibaren siber-fiziksel sistemler ile dördüncü endüstri devriminde olduğumuz düşünülmektedir.

Almanya’nın öncülüğü ile gelişen bu süreç Avrupa başta olmak üzere Singapur’un Akıllı Ülke Programı, Çin’in 2025 stratejisi ve Japonya’nın Toplum 5.0 planı gibi örnekler ile yaygınlaştığı ve ülkelerin stratejik hedefleri olarak da tanımlandığı görülmektedir. Benzer şekilde ülkemizin On Birinci Kalkınma Planında da bu gelişmelere yer verilmiştir.

Bu noktada en önemli konuların başında var olan insan kaynağının kapasitesinin arttırılması ve eğitimdeki dönüşüm ile yeni alanlar için yetkin bireylerin yetiştirilmesidir.

Endüstri 4.0 ile Öne Çıkan Yeterlilikler

Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi tarafından 23 Nisan 2008’de kabul edilen “Hayat Boyu Öğrenme için Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi” tavsiye kararı ile bireylerin sahip olması beklenen bilgi, beceri ve yetkinlik boyutlarını içeren sekiz öğrenme seviyesi tanımlanmıştır (1) Ülkemizde de yükseköğretim alanında Bologna süreci ile Türkiye Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesi ve Temel Alan Yeterliliklerini 2011’de belirlemiştir (2). Mesleki Yeterlilik Kurumu ise Türkiye Yeterlilikler Çerçevesini (TYÇ) 2016’da tanımlamış ve bu çerçeve, MEB’in 2017’de öğretim programlarını yenileme çalışmalarında da kullanılmıştır (3). TYÇ’de yerini bulan, ülkemizdeki tüm bireylerin kazanması beklenen dokuz anahtar yetkinlik şu şekildedir; anadilde iletişim, yabancı dillerde iletişim, matematiksel yetkinlik ve bilim/teknolojide temel yetkinlikler, dijital yetkinlik, öğrenmeyi öğrenme, sosyal ve vatandaşlıkla ilgili yetkinlikler, inisiyatif alma ve girişimcilik, kültürel farkındalık ve ifade.

Dünya Ekonomik Forumunun 2016’da açıkladığı İşlerin Geleceği raporunda; bugün ilkokula başlayan çocukların %65’inin şu anda var olmayan yeni iş türlerinde ve yeni fonksiyonları olan işlerde çalışacağı belirtmektedir. Ayrıca raporda geleceğin insan kaynağının sahip olması gereken kabiliyetler ve beceriler önerilmektedir. Fiziksel kabiliyetlerin yanı sıra bilişsel kabiliyetlerde; bilişsel esneklik, yaratıcılık, mantıksal çıkarım, probleme duyarlılık,
matematiksel çıkarım ve hayalinde canlandırma önerilmektedir. Aktif öğrenme, sözlü ve yazılı olarak ifade edebilme, okuduğunu anlama ve bilişim teknolojileri okuryazarlığı temel beceriler olarak sıralanırken aktif dinleme, eleştirel düşünme, kendini izleme ve değerlendirme becerileri ise süreç becerileri olarak önerilmektedir.

21. yy Öğrenme Ortaklığının eğitimci, iş dünyası liderleri, uzmanlar ile belirlediği çerçevede ise öğrencilerin kazanması gereken temel beceriler; yaşam ve kariyer becerileri, öğrenme ve yenilikçilik becerileri ve bilgi, medya ve bilişim teknolojisi okuryazarlığı olarak belirlenmiştir. Yaşam ve kariyer becerilerinde; esneklik ve uyum yeteneği, sosyal ve kültürlerarası beceriler, liderlik ve sorumluluk gibi beceriler yer alırken eleştirel düşünme ve problem
çözme, yaratıcılık, iletişim ve iş birliği ise dört temel öğrenme becerisi olarak yer almaktadır.

OECD’nin üç yılda bir yaptığı PISA sınavında, 2018 yılında okuma becerileri, fen ve matematik okuryazarlığının yanından global yetkinlik de ölçülmüştür.

Global yetkinlik, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının gerçekleşmesi için her bireyin kazanması gereken bir yetkinlik olarak belirtilmekte ve şu şekilde tanımlanmaktadır: yerel, global ve kültürlerarası konuları inceleme, başkalarının bakış açısını anlama ve takdir etme, sürdürülebilir gelişim ve müşterek refah için eyleme geçme, kültürlerarası açık, uygun ve etkili iletişimde olma. Görüldüğü gibi yeni teknolojik gelişimler farklı beceri ve yetkinliklerin ön plana çıkmasını gerektirmektedir. Bu açıdan bakıldığında tüm bu tanımlanan becerilerin yükseköğretimde eğitimine devam eden veya mesleğini icra etmekte olan yetişkinlerde de ne düzeyde olduğunun belirlenmesi önemlidir.

Türkiye’nin de yer aldığın OECD’nin 2013’de yayınladığı Yetişkin Becerileri Araştırmasında; araştırmaya katılan ülkelerdeki 16-65 yaş aralığındaki yetişkinlerin %4.9 ila %27.7’sinin okuryazarlıkta, %8.1 ila %31.7’sinin matematikte, %7 ila %23’ünün bilişim teknolojilerinde yeterliliğinin en düşük seviyede olduğu belirlenmiştir. Ayrıca bu ülkelerdeki yetişkinlerin sadece %2.9 ila %8.8’i teknolojik olarak zengin ortamlarda problem çözme becerisi açısından yüksek yeterlilik düzeyindedir.

Bu araştırma bulgularının da gösterdiği gibi, hali hazırdaki yetişkin iş gücünün yeni teknolojiler hakkındaki yeterliliği düşük olması nedeniyle var olan insan kaynağı kapasitesinin sürekli eğitimler ile geliştirilmesi önemlidir.

Ayrıca gelecekteki iş gücünü oluşturacak, yenilik ve girişimleri hayata geçirecek
olan yükseköğretimdeki gençlerin de Endüstri 4.0 ile değişen ve dönüşen iş yaşamı için temel becerileri ve yeni yetkinlikleri edinmelerinin bir gereklik olduğu söylenebilir.

Blokzincir

Blokzincir (Blockchain) teknolojisinin 2014’den bugüne fikir üretiminden testine, yatırımların artmasından yeni ürün ve modellerin çıkmasına kadar gelişimi, bundan sonra da yeni projelerin gerçekleşmesi ile yaygınlaşma süreçlerinin geleceğini işaret etmektedir. Blokzincir veri ve varlıkları güvenli olarak transfer etmeyi sağlayan dağıtık, şifreli, anonim, şeffaf bir veri tabanıdır. Kullanım alanları arasında bankacılık ve finansal teknolojiler başta
olmak üzere, e-ticaret ve ödemeler, tapu ve önemli belgelerin oluşturulması ve saklanması ile emlak sektörü, hasta kayıtlarının yapılandırılması ile sağlık hizmetleri, diploma ve sertifika gibi belgelerin yanı sıra bireyin tüm eğitim sürecindeki verilerinin saklanması ve transfer edilmesini sağlama ile eğitim alanı sayılabilir. Bu alanlarda birçok proje başlamış olmakla birlikte ülkeler de belirli süreçlerini blokzincir teknolojisi ile yeniden yapılandırmaktadır.

Örneğin Estonya’da 2016 yılında başlayan bir uygulama ile ülke çapında bir milyon üç yüz bin hastaya ait sağlık kayıtlarında yapılan değişiklikler, blokzincir üzerinden denetlenmektedir.

Blokzincir teknolojisi ile birlikte yeni meslek alanları da oluşmaya başlamıştır. Linkedin’de en hızlı gelişen iş alanları arasında yer alan Blokzincir Geliştiricisi son beş yıl içerisinde 33 kat artış göstermiştir.

Blokzincir sistem analisti, arayüz tasarım uzmanı gibi iş ilanlarının yanı sıra kripto para birimleri ile değiştirilen ulusal para birimlerinin de giderek artacağı öngörüsü ile kripto para analistleri, uzmanları, servet yöneticileri, sigortacıları gibi iş ilanları da gittikçe artmaktadır.

Geleceğin mesleklerinin birçoğu blokzincir konusunda altyapı üzerinden ilerleyebilir.

Büyük Veri

20.yy’da verinin yönetimi, saklanması, işlenmesi ve aktarılması önceliği varken 21.yy’da veriyi bilgiye, ekonomik bir değere dönüştürmek ise öncelik olarak görünmektedir. Büyük veri, çok çeşitli kaynaktan gelen hacmi büyük, çeşidi fazla, düzensiz verinin toplanması, saklanması, temizlenmesi, işlenmesi, analiz edilmesi ve anlamlı hale getirilmesi
süreçlerini ifade etmektedir. Dünya genelinde son iki yılda üretilen verinin, tüm tarih boyunca üretilen
verinin toplamından fazla olduğu, veri üretiminin gittikçe arttığı, büyük verinin hacim, hız, çeşitlilik
ve doğruluk gibi boyutları da göz önüne alındığında bu alandaki altyapıların gelişmesi ve insan kaynağı açısından uzmanlığın nicelik ve nitelik olarak artması gerekliliği ön plana çıkmaktadır. Günümüzde web, e-ticaret, banka ve kredi kartı işlemleri, sağlık, sosyal ağ, trafik ve güvenlik gibi platformlardan birçok veri üretilmekte ve depolanmaktadır.

Etkin büyük veri analizi ve kullanımı ile yakın gelecekte özellikle sağlık, eğitim, otomotiv, suçlarla mücadele ve kamu yönetimi gibi birçok alandaki yenilikçi uygulamaların daha sık hayat geçeceği öngörülmektedir. ABD Meslek Bilgi Ağı olan O*NET listesinde Veri Tabanı Yöneticisi meslek olarak yer almakla birlikte Linkedin’de iş ilanlarında ise Veri Bilimi Uzmanı, Veri Analisti ve Veri Yöneticisi son beş yılda 4 kat büyüme göstermiştir. Teknik alanlar
ile birlikte kişisel verilen korunması da gündeme geldiğinden Veri etiği uzmanı, Veri koruma avukatı
gibi yeni alanlar da ortaya çıkmaktadır.

Siber Güvenlik

Geniş ağ ve yüksek oranlı veri paylaşımı beraberinde siber güvenlik kavramını da getirmiştir. Bireylerin kişisel verilerinin güvenliğini sağlamaları açısından siber güvenlik bilinci ve farkındalığı önemli olmakla birlikte, ülkelerin ve kurumların bilişim sistemlerinin güvenliğini sağlamaları açısından bu alandaki insan kaynağını ve kapasitesini arttırmak da önemli görünmektedir. O*NET meslek bilgi ağında Bilgi Güvenliği Analisti bir meslek olarak yer almaktadır. 2022 yılına kadar %37’lik bir büyüme beklenen bu alanda Bilgi güvenliği analisti,

Siber güvenlik uzmanı gibi alanlarda iş potansiyeli artmaktadır.

Yapay Zeka

Makine öğrenimi ve derin öğrenme ile makineler daha “akıllı” bir hal alarak iş dünyasında da değişimlere yol açmaktadır. Büyük veri, yapay zekanın başarısına da katkı sağlamaktadır. Yapay zeka; ses tanıma, görüntü işleme, doğal dil işleme, muhakeme gibi kullanım alanları ile iş süreçlerinin ve kişisel yaşam tarzının tasarımını değiştirmektedir.

Akıllı asistanlar, sağlıkta tanı ve teşhiste kullanılan yazılımlar, otonom araçlar, robotlar ve hukuk alanındaki sohbet robotları, eğitimde kişiye özgü öğrenmeyi destekleyen öğrenme yazılımları gibi uygulamaların gittikçe arttığı görülmektedir. Bu artış ile de birçok farklı meslek ve işin ortaya çıkması beklenmektedir. Yapay zeka mühendisliği, yapay zeka uzmanlığı gibi yeni meslek alanı olarak ifade edilenlerin yanı sıra yapay zeka temelli çalışan yazılımların da bir iş hacmi olarak büyüyeceği düşünülmektedir.

Yapay zeka ile geliştirilen sanatçılar, müzisyenler, programcılar, muhasebeciler, psikologlar gibi örnekler bunları geliştirecek disiplinlerarası uzman takımlarına ihtiyaç duyulacağını da göstermektedir. Linkedin’de iş ilanlarında son beş yılda makine öğrenimi mühendisi on iki kat, makine öğrenimi araştırmacısı alanı dört kat, makine öğrenimi uzmanı ise altı kat büyümüştür.

Bilişim ve Teknoloji Hukuku

Teknolojideki gelişim, kişisel verilerin korunmasından yapay zeka ile tasarlanan sürücüsüz araçlar nedeniyle olası kazalardaki problemlerin çözümünün nasıl olması gerektiğine kadar hukukun bir çok alt alanını da ilgilendirmektedir.

Bilişim ve teknoloji hukukunun öne çıkan alt başlıkları incelendiğinde; İnternet hukuku, Dijital tüketici hukuku, Bilişim suçları ve Siber güvenlik hukukunun yanı sıra Bulut bilişim, Büyük veri, Blokzincir, Yapay zeka ve E-spor gibi alanların da hukuki boyutlarının tanımlanması gerekliliği ön plana çıkmaktadır. Yeni teknolojiler ile gelişen hukuk alanının, bu yeni alanlarda çalışacak uzmanlara da ihtiyacı bulunmaktadır. Geleceğin meslekleri arasında yer alabilecek bunlardan bazıları; Siber Güvenlik Hukuku, Yapay Zeka Hukuku ve Robot Hukuku, Göç Hukuku, Çevre Hukuku, Sağlık Hukuku olarak gösterilebilir.

Sonuç

Endüstri 4.0’ın etkisi ile yaşanan dönüşümlerin, gelecekte yeni mesleklerin ortaya çıkışını ve var olan mesleklerin yapısında ve icrasında değişiklikleri tetiklediği görülmektedir. Dikeyde uzmanlaşma ile yeni meslekler ortaya çıkarken, disiplinlerarası bakış açısı ile yatay düzlemde ise her mesleğin icrasında bu yeni teknolojilerin etkili olacağı söylenebilir. Bu nedenle yeni meslekler için yükseköğretimde yeni program ve alanların tasarlanması önemli olmakla birlikte gençlerin ilerideki iş yaşamlarına hazır bulunuşluk düzeylerini arttırmaları ve dünyadaki dönüşümü anlamlandırmaları için büyük veri ile karar alma, yapay zekanın temel kavramları ve uygulamaları gibi yeni alanlar her öğretim programında disiplinlerarası bakış açısı ile yer alması da önemli görünmektedir.

Yapay Zeka ve Geleceğin Meslekleri Üzerine Etkisi

Dr. Şebnem ÖZDEMİR

Yapay zeka çalışmaları Atik Yunan Çağı’ndan itibaren “insan gibi düşünebilen, davranabilen” varlıklar üretme/oluşturma çabası ile yürütülmektedir.

Bilimdeki ilerleme ile biyoloji, psikoloji, mühendislik ve tıp gibi farklı alanlar olayı farklı açılardan değerlendirerek “insan nasıl düşünür, nasıl karar verir” sorusunu cevaplamaya çalışmışlardır. Ancak bu durum gözleri bağlı 6 farklı insanın bir filin farklı taraflarına dokunarak onu anlatmaya çalışması gibidir. Yani her alanın ortaya koyduğu teori doğru olmasına karşın bütünü temsil edememekte ve tek başına yeterli olamamaktadır. 1950 yılında yayınlanan “Makineler Düşünebilir mi” isimli makalede, bu antik emel, sesli bir biçimde ve ana niyeti ile birlikte ortaya konulmuştur.

1956 yılında düzenlenen Dartmount Yaz Okulu’nda bir grup bilim adamı konuyu etraflıca tartışmış ve John McCarthy’nin de önerisi ile “makineye karar verme yetisinin kazandırılmasını” hedefleyen çalışma alanına yapay zeka adı verilmiştir. Buradaki yapay zeka ismi, nötr bir isim  koyabilme çabasının sonucu olup, insan zekasının doğal, makinelerinkinin ise doğal olmayan şeklinde
bir düşünceden kaynaklanmamaktadır.

1974 yılına kadar devam eden yapay zeka çalışmalarında önemli matematiksel modeller üretilmiş, hatta ilk rehber robotu geliştirilmiştir. DARPA’nın özellikle önemli mali destekler sağladığı çalışmalar beklendiği gibi sonuçlar üretememiştir. Bu durumun ana nedeni o döneme ait teknolojik kısıtlardır. Böylece insanlık 1. Yapay Zeka Kışı olarak adlandırılan döneme girmiştir. 1980 yılında yapay zekaya dair çalışmalar yeniden alevlenmiştir.

Uzman Sistemler olarak adlandırılan yeni modelleme biçimi yapay zekada yeni bir yaklaşım oluşturulmasını sağlamıştır. Bu yaklaşım herhangi bir alandaki bir uzmanın “karar verme biçimi; karara götüren kurallar objektif olarak tespit edilebilirse modellenebilir” düşüncesine dayanmaktadır. İlk geliştirilen uzman sistem, modellendiği uzmanların karar kurallarını kullanarak 3 saat gibi bir sürede sonuç üretebilmiştir. Bu durum tatminkar bir sonuç olmayıp, daha karmaşık alanlarda ve değişen koşullarda uzmanın modellenmesinin oldukça zorlayıcı olacağının da göstermiştir. Bu durumun bir sonucu olarak da 2. Yapay Zeka Kışı adı verilen dönem başlamış ve 1990’lı yılların başlarına kadar çalışmalar durmuştur.

Yapay zeka çalışmaları ile bir dargın bir barışık durumda olan insanoğlu, kavramın daha sonra asıl
yerini bulmasını/güçlenmesini sağlayan bir başka konuya odaklanmıştır. Veri; insanlık var olduğu andan itibaren var olmasına karşın, değer ifade etmesi 1980’li yıllardaki çalışmalarla başlamıştır. Amerika bu anlamda zamanın çok ilerisinde bir hamle ile 1960 yılında “vergi kaçırılmasını önlemek adına” vatandaşlarından çeşitli verileri toplayarak saklayacak şekilde ilk veri merkezini kurmuştur. Tek başına anlamsız gibi duran veri; 2010 yılında nasıl bir
yapısı olursa olsun, belli bir amaç uğruna toplanıp işlendiği taktirde geleceği tahminleme imkanı kazandırdığı keşfedilmiştir. Büyük veri adı verilen bu keşfin hemen akabinde dünya, işlerin yapılmasına dair felsefe değişikliğinin şart olduğu bir döneme girmiştir.

2011 yılından itibaren dünyadaki çeşitli ülkeler; başta endüstriyel süreçleri olmak üzere işlerin büyük
bir bölümünün birbirleri ile konuşabilen robotlar/ makineler sayesinde daha kolay, maliyetleri daha
az ve daha kişiselleştirilmiş ürünler/hizmetler biçiminde sunulabileceği görüşünü birbiri ardına açıklamıştır. Almanya’nın “Endüstri 4.0”, Japonya’nın “Akıllı Toplum 5.0” olarak nitelediği bu değişim; Türkiye tarafından “dijital dönüşüm hamlesi” olarak nitelenmiş; sadece endüstrinin değil, tüm kurumların ve sektörlerin dönüşümü olarak ifade edilmiştir. Buradaki dönüşümün görünen yüzünde işlerin ve süreçlerin dijitalleşmesi yer alsa da arka planda kurumların kendi verilerine sahip çıkmaları ve organize bir biçimde işlemeleri fikri yer almaktadır.

2016 yılında Oxford Üniversitesi’nin önümüzdeki 25 yıl içinde mesleklerin değişeceği, %47’sinin varlığını yitireceği açıklaması, veri (büyük veri) ve dijital dönüşüm/endüstri 4.0 kaynaklıdır. Ancak aynı dönemde yapay zeka kümesinin bir üyesi olan makine öğrenmesi yöntemlerinin etkin kullanımı, yani derin öğrenmedeki atılımlar bu görüşün değişmesini sağlamıştır. Nitekim 2 yıl sonra Dünya Ekonomik Forumu; mesleklerdeki/işlerdeki değişimin 5 yıl içinde gerçekleşeceği ve %57’nin robotlar/ makineler tarafından yapılır hale geleceğini açıklamıştır. Bu açıklamanın arka planında yapay zekanın veriden öğrenebilir hale gelmesi, dijital dönüşümle birlikte sektörde yapay zekanın kazandırdığı objektif karar verme ve neredeyse hatasız süreçler tasarlanabilmesi düşüncesi bulunmaktadır. Öyleyse kendini tekrarlayan, maliyetli işler ve mesleklerde yaratıcılık barındırmayan, sıradanlaşan (matematiksel olarak modellenebilen) her nokta “eğer düzgün toplanmış ve doğru organize edilmiş veri varsa” yapay zeka tarafından yapılabilir haldedir. Nitekim Ekonomist Dergisi tarafından yayınlanan raporda, günümüzde asla ölmeyecek meslekler olarak görülen muhasebe, doktorluk, hukuk, öğretmenlik, bürokrat ve finansal uzmanlığın bile kaybolabilecek meslekler arasında yer alabileceği ifade edilmiştir. Benzer şekilde bir başka raporda; yapay zekanın transportasyon, üretim, paketleme ve teslim, müşteri hizmetleri, finans, sağlık ve tarımı baskın bir biçimde etkileyeceği ifade edilmiştir.

Kısa süre içinde bu görüşü doğrular nitelikte kanserde, kemik kırıklarında, Alzheimer, tansiyon ve diyabet gibi hastalıklarda en kritik meslek grubu olan doktorlardan daha başarılı tespitler yapabilen yapay zeka uygulamaları geliştirilmiştir.

MR görüntülerini, tahlil sonuçlarını inceleyerek insandan daha başarılı sonuçlar üreten yapay zeka;
insanın hayalini kurduğu türde bir yapay zeka değildir. Veriden; gözetimli (supervised), yarı-gözetimli (semi-supervised) ve gözetimsiz (unsupervised) ve pekiştirmeli (reinforcement) şekilde öğrenebilen bu yapay zeka türü “yapay dar/zayıf zekadır”. Yani insanın veri toplama sürecinde, kurgusunda, veriyi organize etme sürecindeki tüm
hataları ve oluşan çıktıların topluma yansımasında ortaya çıkabilecek yanlışlıklar yapay zekanın ayrıma/önyargıya sahip olmasına neden olabilecek  güçtedir. Aralık ayı içerisinde Stanford Üniversitesi İnsan Merkezli Yapay Zeka Enstitüsü (HAI) tarafından yayınlanan Yapay Zeka Index Raporu’nda süreçlerini yapay zekaya odaklayan şirketlerin ancak %19’unda bu sorunun çözümüne dair adımlar atıldığı, konuya dikkat edilmezse işlerin dönüşümünde toplumsal yaralar açan süreçler başlayacağı göz önüne serilmiştir.

Güncel raporlar genel olarak incelendiğinde, günümüzde insan tarafından icra edilen pek çok bilindik
alanın makinenin/yapay zekanın ağırlıklı olduğu bir çehre kazandığı görülmektedir. Şekil 1’de insandan makineye doğru kaymanın en çok yaşandığı alanlar; yönetim, fiziksel olarak yapılan işler, görevlerle alakalı enformasyonun değerlendirilmesi, enformasyon ve verinin işlenmesi şeklindedir. Otonom araçların Youtube’da en çok
tıklanan videolardan her gün gördüğümüz araçlar haline dönüşmesi ile şoförlük mesleği, ister
yük ister yolcu transferi yapılsın, kritik bir değişim yaşayacaktır. Bunun en çarpıcı örneklerinden
biri, dünya çapında yolcu taşıma hizmeti veren UBER’in 24.000 sürücüsüz Volvo SUV siparişi vermiş olmasıdır.

Benzer şekilde 2015-2018 yılları arasında Kaliforniya eyaletinde sürücüsüz araçlar tarafından kat edilen mesafe ve bu alanda test yapan firmaların sayısı yedi katın üzerinde bir artış göstermiştir. Öyle ki bu alanda izin verilen 50’den
fazla şirket, 500’den fazla otonom araç ile 2.5 milyon kilometrenin üzerinde yol yapmıştır. Şoförlük
mesleği ile ilgili bu bilgi çok zalimce gibi gözükse de, sürücüsüz araçlar sayesinde transportasyonun
daha kaliteli, kaza riski az ve daha az enerji sarfiyatı ile gerçekleştirilmesi mümkün olacaktır. Bu basit örnekten yola çıkarak dünya genelindeki işlerin değişimi için şirketlerde yapay zeka ve veri bilimi odaklı önemli bir istihdam ortamı oluşturulduğunu söylemek mümkündür. Nitekim sadece Amerika’da yapay zeka bağlantılı iş ilanlarında 2010 yılından 2019 yılına doğru beş katın üzerinde bir artış meydana gelmiştir. Bu artışın merkezinde ise makine
öğrenmesine yönelik dönüşüm ve talep beklentisi bulunmaktadır.

Amerika’nın sağlıktan politikaya kadar her alanda yapay zeka ve veri bilimi ile işleri/süreçleri dönüştürme hedefi olduğu bilinmektedir. Bu durumun en önemli kanıtı, 2019 yılı itibariyle sadece Washinton’da diğer eyaletlerin birkaç katı kadar yapay zeka alanında bireylerin istihdam edilmesi ve sadece bu alana odaklı iş ilanlarının hala
veriliyor olmasıdır. İşlerin dönüşümü sadece işin yapılış biçiminin dönüşümü ile sınırlı değildir, insanın yeteneklerinin de analiz edilmesi, doğru işlere doğru insanların yerleştirilmesi de gereklidir. Bu
anlamda yine Amerika’da bazı önemli iş kolları için yapılan iş görüşmelerinde sesli ve görüntülü kayıtların alınması, bu kayıtların yapay zeka ile işlenmesi yasa tasarısı kabul edilmiş olup, 1 Ocak 2020 itibariyle uygulamaya alınacaktır.

insan-makine

is-yapay-zeka

2019 yılında küresel manada yapay zeka alanındaki özel yatırımlar 70 milyar dolar, yapay zeka ile alakalı startuplarda ise 37 milyar dolar kadardır. Tüm bu yatırımlarda en çok öne çıkan alanlar; Otonom
araçlar, ilaç-kanser-terapi, yüz tanıma, sahtekarlık tespiti ve finans şeklindedir. Dünya genelindeki büyük firmaların neredeyse %60’ında en az bir birimin bile bütünüyle yapay zekaya adapte edilerek o birimdeki işlerin dönüşmesine yönelik hamlelerde belirgin bir artış gözlenmektedir. Sadece belirli teknik alanlarda gibi gözüken bu hamleler, 2019 yılı itibariyle bankalarda da gözlenmeye başlanmıştır.

Özellikle İngiltere Bankası, Japonya Bankası ve Federal Rezerv’in son dönemdeki kayıtlarında iş süreçlerinin yapay zeka ve veri bilimi ile dönüşümü baskın bir biçimde işlenmektedir. Benzer şekilde Autonomous Next-2019 Raporu’na göre 2030 yılına kadar yapay zeka sadece sigortacılık alanında 390 milyon $’lık maliyet avantajı sağlayacak, müşteri hizmetleri, kişiselleştirme, istek/iddia/talep odaklı tüm iş türlerini etkileyecektir. Bu anlamda
2019 yılındaki bir başka raporda işlenen sektördeki işlerin çeşitli katmalarında yapay zeka etkisini Tablo 1’deki gibi özetlemek mümkündür: Yapay zeka ve veri biliminin vadettiği değişim, kültürel bir direnç ve iş modeline/uygulama sürecine uyarlanmasının kestirilememesinden kaynaklı bazı sorunlar barındırmaktadır.

Bu manada 2019 yılı itibariyle işlerin dönüşümünde yapay zekaya dair en önemli beş zorluk şu şekilde sıralanmıştır:

  • Geliştirilen yapay zekalı sistemin güvenilir olduğuna emin olmak
  • İnsanları yapay zeka ile birlikte çalışabilecek şekilde eğitmek
  • Yapay zekanın diğer sistemlerle bütünleşik kullanılmasını yönetebilmek
  • Yapay zekanın bir yatırım olarak geri dönüşünü ölçebilmek
  • Yapay zeka girişimlerini pilot uygulamadan gerçek hayat uygulamalarına taşımak

Bahsi geçen sorunlara rağmen tüm raporlar; yeni iş avantajı eldesi ve rekabet gücünün korunmasında
bu değişimin/dönüşümün bir zorunluluk olduğunu vurgulamaktadır. Örneğin, son tahminlere göre,
önümüzdeki 10 ile 20 yıl boyunca yapay zeka ve veri bilimi odaklı yeni teknolojiler kullanılarak gerçekleştirilen uygulamaların sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde 8 trilyon ABD dolarına varan bir yatırım artışı sağlayacağı öngörülmektedir.

Dünya Ekonomi Formu tarafından 2018 yılında yapılan ankete katılan küresel işverenlere göre, – dört özel teknolojik gelişme – yüksek hızlı mobil internet; yapay zekâ; büyük veri analitiği ve bulut teknolojisi2018–2022 dönemine hâkim olacak şekilde tahmin edilmiş ve işletme büyümesini olumlu yönde etkileyen faktörler olarak kabul edilmiştir. İşletmelerin büyümelerini olumlu ve olumsuz yönde etkilemesi beklenen faktörlerin tamamı Tablo 2’de gösterilmiştir.

Ülkemizde işlerin/mesleklerin dönüşümü yapay zeka ve veri bilimi açısından değerlendirildiğinde
önemli fırsatların yanı sıra baskın bir takım zorluklar/alışkanlıklar bulunmaktadır. İlk sıkıntı yapay
zekanın her şeyi değiştireceğine duyulan keskin inanç ve bunun tam karşısında duran olumsuz
inançtır. Yapay zeka tarafında başarılı bir dönüşüm için her şeyden önce veri politikasına ihtiyaç vardır.

Geleceğin becerileri anlamında yapılan tüm açıklamaların vardığı nihai sonuç “geleceğin en önemli
becerisinin veri okuryazarlığı” olacağı yönündedir.

ticari-yapay-zeka

Herkesin veri okuryazarı olması beklentisi ütopik gibi durmasına karşın 90’lı yıllarda bilgisayar okuryazarlığına dair böyle bir öngörünün işleri/hayatı ne kadar değiştirdiğini hatırlamakta fayda vardır. Şu anda başta Hollanda olmak üzere pek çok ülke, yapay zeka yatırımlarının yanı sıra veri okuryazarlığına odaklanmış çalışmalar yürütmektedir.
Elimizdeki yapay zekanın yapay dar zeka olması, şirketleri yapay zeka uygulaması geliştirebilmek,
departmanlarındaki işleri dönüştürebilmek için veriye muhtaç konuma getirmektedir. Benzer bir
durum yeni mesleklerin tanımı ve ortaya çıkışında da itici güçtür. Avrupa’da yayınlanan çeşitli raporlar yapay zekanın işleri dönüştüreceği ve 21 milyon yeni iş türünün ortaya çıkacağını ön görürken, odağa yapay zeka ve veri bilimini koymaktadır. Bu anlamda ülkemizde işlerin dönüşümünde, mesleklere etkisinde beklenilen şekilde etki yaratamaması adına olası durumlar aşağıdaki gibi olabilecektir:

  • Yapay zeka ve uygulanma biçimlerine dair vizyon eksikliği
  • İlk yıldaki başlangıç uygulamalarının değerlerinin/maliyetlerinin belirlenmesi
  • Veri bilimi ve yapay zekanın farkının bilinememesi
  • Yapay Zekâ’nın şimdi ve gelecekteki rolünün anlaşılamaması
  • Organizasyonun ilgili süreçleri ile uygulamalar arasında köprü oluşturulamaması
  • Analitik boyutun işletme boyutundan izole bir şekilde düşünülmesi
  • Veri politikası eksikliği ve veri temizlemedeki maliyetler
  • Amaçtan uzak kurgulanan/alınan analitik ve yapay zeka ortamları/platformlar

Üniversiteler Mezunlarını “Geleceğin İşleri için Nasıl Hazırlıyorlar?”

The Guardian – Zofia Niemtus

Üniversiteler geleceğe yön verirler: Bu yönlendirmede belirleyici faktörler araştırma ve öğrencileri
yarının işlerine hazırlamak olur. Fakat tam da 4. Endüstriyel Devrimin ortasında geleceğin nasıl olacağını tanımlamak biraz güç duruyor. Otomasyon ve Yapay Zeka gibi iş dünyasını derinden etkileyecek teknolojik değişiklikler ortamda ciddi çalkalanlamalar yaratacak. Eğitim sistemimiz böyle mi devam edecek?

Bu soruya verilecek cevap önemli; çünkü İngiltere üniversitelerinin raporlarına göre bugünkü ilkokul
çocuklarının %65’i henüz tanımlanmamış işlerde çalışacaklar. İşlerdeki değişikliğin karmaşıklığı ve
hızına ülkeler yetişemiyorlar. 2030’lara doğru finans, iş dünyası, teknoloji, medya ve telekominikasyon sektörlerinde 600 bin-1.2 milyon çalışan açığı oluşacak.

Lanchester Üniversitesi Rektörü, Mark E. Smith, üniversite liderlerinin bu konuya ciddi anlamda önem vermesi gerektiğini belirterek, “dünün problemlerini konuşmak yerine iş dünyası ne istiyor, ne
bekliyor, kulaklarımızı ona açmalıyız” diye ifade ediyor. Bu bağlamdan olmak üzere, Ulusal Kodlama Enstitüsü (National Institute of Coding) ile işbirliğinde olan 25 üniversite, Bath Üniversitesi’nin yönlendirmesiyle, orta ve küçük ölçekli kuruluşlar (SMEs) ve global şirketler (IBM, Cisco, BT ve Microsoft) ile bir
araya gelerek “Gelecek Neslin Dijital Uzmanlarını” yetiştiriyorlar.

İngiltere, bu dijital eksikliği hissederek bugün “yapay zeka deneyimleri” için büyük çalışma grupları
oluşturuyor. Geleceğe sadece teknik bilgi çalışmalarına odaklanarak hazırlanamayız, karar verme mekanizmaları, analiz yeteneği ve değerlendirme sistemleri konularında beceriler kazanmış uzmanlara ihtiyaç var.

Üniversiteler, kritik düşünme konusunu ciddi bir şekilde gündemlerine almalılar. Mütemadiyen gözlem
sunan değil de yön veren mezunlar yetiştirmeliyiz.

Yetiştireceğimiz veri analistleri, sadece çok zekice verileri işleyerek analiz eden bireyler yerine aynı
zamanda sahip oldukları becerileri kullanarak bu analizleri topluma aktarmalıdır.

2019’da Lanchester Üniversitesi öğrencileri, UA92 adlı bir programla kişilik gelişimi ve dünyadaki tüm
iş kollarını gözden geçiren programları öğrenme hazırlıkları çalışmasını yürütüyorlar. UA92 adı Manchester United takımının 1992’de kazandığı Gençlik Kupasından esinlenmiş.

Üniversitelerden gelen raporlar, linear bir eğitim-istihdam-kariyer modeli artık yeterli olmadığını ve İş
veren ve üniversiteler arasında esnek bir işbirliğinin var olması gerektiğini savunuyor. Bunun için üniversiteler yeni modeller geliştirmelidir.

Birçok iş kolu, otomasyon karşısında güç durumda kalmakta… Öğrencilerin neredeyse dörtte biri,
derslerinin yanında kendi işlerini kurmak için planlar yapıyorlar… Tek disiplin yerine birkaç disiplinle
birarada çalışıyorlar… İş kurmayı ve iş yürütmeyi daha öğrenci iken hedefliyorlar…

2020’de Bizi Bekleyen Meslekler ve Yetenekler

ThinkTech

Albert Einstein’ın “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir” diyerek yaratıcılık ve yeni fikirler ortaya koyma becerisinin önemini vurgulamasından bu yana yaklaşık bir asır geçti. Geçen bu süre zarfında
teknoloji o kadar hızlı bir tempoda ilerledi ki binlerce farklı çalışma alanı ortaya çıktı. Yine teknolojinin hızlı gelişimiyle önümüzdeki süreçte bazı işler ortadan kaybolacak, bazıları büyüyecek hatta
bugün var olmayan işler sıradan hale gelecek. Bu gelişmeler, yaşam tarzımızı ve çalışma biçimimizi
dönüştürecek.

Gelecekte bir çalışan olarak, hayatta kalmanın ve gelişmenin tek yolu, benzeri görülmemiş bir büyüme yaşayacak olan endüstriler için hangi becerilerin önemli olacağını tespit etmektir. Bu nedenle hem çalışanlar hem de işverenler için geleceğin becerilerini öğrenmek ve geliştirmek kritik önem taşıyor.

Önümüzdeki 5 ya da 10 yıl içinde bile hâlâ geçerli olacak becerilere yatırım yapmak, yarının işgücüne
sığınmak için iyi bir hamle olacaktır. Bu nedenle iş liderleri, eğitimciler ve hükümetler Dördüncü Sanayi Devrimi’nden herkesin yararlanabilmesi için insanların yetiştirilmesi ve yeniden eğitimi konusunda daha proaktif olmalıdır.

Teknoloji Geliştikçe Beceriler Değişiyor Dördüncü Sanayi Devrimi ile birlikte; Nesnelerin İnterneti (IoT), nanoteknoloji, sürücüsüz araçlar, yenilenebilir enerji, kuantum bilişim ve biyoteknoloji gibi yeniliklere odaklanan yeni iş alanları ve pazarlar ortaya çıktı. Bu yeni çağ, gelecekteki işgücünün yetkin ve üretken kalması için yeni birtakım becerileri de beraberinde getirdi. Bundan önce gelen sanayi devrimleri gibi, Dördüncü Sanayi Devrimi’nin de bozucu (disruptive) olacağı düşünülüyor. Bu bozucu etkinin mevcut
endüstrilere özellikle de teknoloji, sağlık ve ulaştırma sektörlerine zarar vermesi bekleniyor. Sanayide yaşanan bu dönüşüm 2020 yılına dek bize otonom robotları, yapay zekâ ve makine öğrenmesini, ileri malzemeleri ve biyoteknolojiyi getirmiş olacak. Bununla birlikte ortaya çıkacak yeni pazarlar, istihdam için yeni bir beceri seti gerektirecek ve bu sayede önümüzdeki yıllarda iş politikasını değiştirecek.

Bundan beş yıl sonra, bugünün işgücünde önemli sayılan becerilerin üçte birinden fazlasının (tahminen yüzde 35’inin) değişmesi bekleniyor.

Dünya Ekonomik Forumunun Yazılım ve Toplumun Geleceği ile ilgili Global Agenda Konseyi tarafından yapılan bir anket, insanların yapay zekâ makinelerinin 2026 yılına kadar şirket yönetim kurullarının bir
parçası olmasını beklediğini gösteriyor.

2020’de Bizi Bekleyen Meslekler ve Yetenekler

Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan “The Future of Jobs (Mesleklerin Geleceği)” raporunda ise, 2020 yılında otomasyon nedeniyle yaklaşık 5 milyon işin ortadan kalkacağına işaret ediliyor.

En Çok Hangi Yetenekler Değişecek?

Dünya Ekonomik Forumu, 2020 yılında çalışanların değişen dünya koşullarına adapte olabilmeleri
için 10 beceriye ihtiyaç olduğunu bildirirken, Guthrie-Jensen isimli küresel eğitim ve danışmanlık firması tarafından hazırlanan “Geleceğin Becerileri: 2020’de Geliştirmeniz Gereken 10 Beceri” başlıklı
bilgi notu, 2020’deki işgücü manzarasının genel bir görünümünü ve bu süre zarfında sektöre hükmedecek çeşitli teknolojileri sunuyor:

1. Karmaşık Problem Çözme:

Endüstriler arasındaki ilişkiyi görme becerisi ve problemler ortaya çıkmadan önce yaratıcı çözümler üretebilme geleceğin önemli yeteneklerinden biridir.

2. Eleştirel Düşünce:

Bilgisayar bilimleri, mühendislik ve biyoloji gibi farklı alanların karmaşıklığı ve birbirine bağlılığı nedeniyle verilerin mantık ve akıl yürütme ile yorumlanması gerekmektedir.

3. Yaratıcılık:

Yeni fikirlerden yeni şeyler inşa etme yeteneği hem şimdi hem de gelecekte fayda sağlayacak bir beceridir.

4. İnsan Yönetimi:

Robotlar analitik ve matematiksel beceriler kazanabilirler, ancak insana özgü beceriler gerektiren liderlik ve yönetim rollerinde insanların yerini alamazlar.

5. Başkalarıyla Koordinasyon:

Herhangi bir sektördeki iş adayları arasında en yüksek talep, etkili iletişim ve takım işbirliği becerileri gelişmiş kişilere olacaktır.

6. Duygusal Zekâ:

Empati ve merak gibi duygusal zekâ ile ilgili nitelikler, geleceğin yöneticilerini işe almak için büyük bir faktör olacaktır.

7. Muhakeme Etme – Karar Verme:

Veri analitiği yardımıyla, çok miktarda verinin anlaşılabilir yorumlara ve ölçülü kararlara dönüştürülebilmesi bilgi çağında faydalı olacak bir beceridir.

8. Hizmet Yönetimi:

Müşterilere değer vermenin önemini bilen kişiler öne çıkacaktır.

9. Müzakere:

Kazan-kazan durumları yaratarak bireylerle görüşme yeteneği 2020’de hayatta kalmak için gerekli
olacak bir beceri olacaktır.

10. Bilişsel Esneklik:

Eldeki zorluğu karşılamak için farklı kişiler arasında geçiş yapma becerisi, birleşik endüstrilerde başarılı
olmak için önemlidir.

Dünya Ekonomik Forumunun raporu ve Guthrie-Jensen’in çalışması değerlendirildiğinde, 2020
yılına gelindiğinde yaratıcılığın, çalışanların ihtiyaç duyacağı ilk üç beceriden biri haline geleceği öngörülüyor.

Çalışanların yeni ürünler, teknolojiler ve çalışma yöntemlerinin getirdiği değişikliklerden yararlanabilmeleri için daha yaratıcı olmaları gerekiyor.

Yeni Çağa Yeni Beceriler

Çalışma hayatına devam edebilmek için, kaçınılmaz olarak bazı yeteneklerimizi geleceğin işlerine
uyarlamamız gerekecek ve ayrıca yeni beceriler de öğrenmemiz gerekecek. Forbes yazarı Avil Beckford 2020 yılında başarılı olmak için ihtiyacınız olacak ek becerileri şöyle sıralıyor:

  1. Öğrenmeyi öğrenmek
  2. Hızlı ve akılcı okuma
  3. Not alma
  4. Bilgi analizi
  5. Modellerin belirlenmesi ve trend eğilimleri
  6. Yazılı ve sözlü iletişim
  7. Teknolojiyi anlama ve kullanma
  8. Kültürel farkındalık ve duyarlılık

2020’de En Çok Talep Edilen 10 Meslek Ne Olacak?

Guthrie-Jensen’e göre geleceğin meslekleri şöyle sıralanıyor:

  1. Veri analistleri
  2. Tıbbi teknisyenler, fiziksel terapistler ve işyeri ergonomi uzmanları
  3. Satış ve pazarlama uzmanları
  4. İşletme analistleri
  5. Yazılım ve bilgisayar geliştiricileri
  6. Veterinerler
  7. Ürün tasarımcısı ve yaratıcıları
  8. Öğretmen ve eğitmenler
  9. Muhasebeciler ve denetçiler

“Değişmeyen Tek Şey Değişimin Kendisidir”

Mesleklerin geleceği ile ilgili çalışmalarda dikkat çeken bir diğer unsur değişimin doğasının, endüstrinin kendisine bağlı olacağı gerçeği oldu. Örneğin küresel medya ve eğlence, son beş yıldır oldukça
büyük bir değişime uğradı. Ancak finansal hizmetler ve yatırım sektörü henüz radikal bir biçimde
dönüştürülmedi. Satış ve imalatta ise çalışanların teknolojik okuryazarlık gibi yeni becerilere ihtiyaçları bulunuyor.
Bazı ilerlemeler diğerlerinin önünde yer alıyor. Mobil internet ve bulut teknolojisi çalışma şeklimizi
etkilerken, yapay zekâ, 3D baskı ve ileri malzemelerin kullanımı hâlâ erken aşamalarında bulunuyor.
Ancak bu teknolojilerin yaratacağı değişimin çok hızlı olacağı kaçınılmaz bir gerçek.

Geleceğin Meslekleri Programları Kapsamında Açılan Akademik Alan Örnekler

FEN VE MÜHENDİSLİK BİLİMLERİ

  1. Ağ teknolojileri (5G, Nesnelerin İnterneti)
  2. Akıllı Enerji Sistemleri
  3. Akıllı ve Yenilikçi Malzemeler
  4. Bitki Genetiği ve Tarımsal Biyoteknoloji (Tohum Araştırmaları ve Aşı Teknolojisi dahil)
  5. Biyomalzeme ve Doku Mühendisliği
  6. Biyomedikal ve Biyomedikal Teknolojiler
  7. Blokzincir Teknolojisi
  8. Cebir ve Kodlama Teorisi
  9. Deniz ve Gemi Mühendisliği
  10. Elektrikli ve Hibrit Araçlar
  11. Endüstri Mühendisliği (Yöneylem Araştırması; Tedarik Zinciri Yönetimi)
  12. Enerji Verimliliği (Ulaştırmada, Sanayide, Binalarda)
  13. Füze Sistemleri ve Uzay Teknolojileri
  14. Hesaplamalı Bilim ve Mühendislik
  15. Hidrojen ve Yakıt Pilleri
  16. Hijyen, Sanitasyon ve Gıda Güvenliği
  17. İklim Değişikliği
  18. İleri Robotik Sistemler ve Mekatronik
  19. İleri ve Akıllı İmalat
  20. Kuantum Enformasyon ve Kuantum Makina Öğrenmesi
  21. Mikro ve Nanoteknoloji
  22. Nöromühendislik
  23. Nükleer Enerji
  24. Sanal ve Artırılmış gerçeklik teknolojileri
  25. Siber Güvenlik/Kriptoloji
  26. Sistem Mühendisliği
  27. Su Ürünleri ve Balıkçılık Teknolojisi
  28. Sürdürülebilir Ormancılık
  29. Sürdürülebilir Su Kaynakları (Su Tasarruf Teknolojileri ve Arıtma Teknolojileri dahil)
  30. Sürdürülebilir Tarım (Yenilikçi ve İyi Tarım Uygulamaları dahil)
  31. Sürdürülebilir ve Akıllı Ulaşım
  32. Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri
  33. Veri Bilimi ve Bulut Bilişim
  34. Yakıtlar (Fosil ve Biyo) ve Yanma
  35. Yapay Zeka ve Makine Öğrenmesi
  36. Yazılım Mühendisliği
  37. Yenilikçi Gıda İşleme Teknolojileri ve Gıda Biyoteknolojisi
  38. Zootekni ve Hayvan Besleme

SOSYAL BİLİMLER

  1. Bilgi ve Belge Yönetimi
  2. Bilişim Hukuku
  3. Deniz Hukuku
  4. Eğitimde Dijitalleşme
  5. Göç Çalışmaları
  6. Kamu Maliyesi
  7. Milletlerarası Hukuk
  8. Müzecilik
  9. Okul Öncesi Eğitim
  10. Özel Eğitim
  11. Sağlık Ekonomisi
  12. Siyaset Psikolojisi
  13. Siyasi Coğrafya
  14. Somut Olmayan Kültürel Miras
  15. Taşınabilir Kültür Varlıkları Koruma ve Onarım
  16. Uluslararası Güvenlik ve Terör

SAĞLIK

  1. Aşı
  2. Biyofizik
  3. Doğal ve Bitkisel Ürünler / Kozmetik Ürünler
  4. Ergoterapi
  5. Hastane Enfeksiyonları ve Antimikrobiyal Direnç
  6. Hemşirelik (Cerrahi Hastalıklar Hemşireliği, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği, Doğum ve
    Kadın Hastalıkları Hemşireliği, İç Hastalıkları Hemşireliği, Hemşirelik Esasları)
  7. İmmunoloji
  8. İnsan Beyni ve Nörobilim
  9. KBRN (Kimyasal, Biyolojik Radyoaktif ve Nükleer Korunma)
  10. Klinik Eczacılık
  11. Kök Hücre Çalışmaları
  12. Metabolizma ve Kronik Hastalıklar (Obezite, diyabet ve ateroskleroz)
  13. Moleküler Biyoloji ve Genetik (Gen tedavisi ve Genom Çalışmaları)
  14. Moleküler Farmakoloji ve İlaç Araştırmaları
  15. Moleküler Onkoloji
  16. Moleküler Pataloloji ve Laboratuvar Tıbbı
  17. Nüfus Hareketliliği ve Göçmen Sağlığı
  18. Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları
  19. Rehabilitasyon Tıbbı ve Yardımcı Teknolojiler
  20. Rejeneratif Tıp
  21. Sağlıklı Beslenme ve Gıda Katkı Maddeleri
  22. Tamamlayıcı Tıp
  23. Toksikoloji
  24. Translasyonel Tıp
  25. Yaşlanma ve Yaşlı Sağlığı
  26. Yapay organ üreticisi

YÖK 100/2000 Projesinde Öğrenci Sayısı En Çok Olan 14 Alt Alan

mikro

  • Fatih Aksu
    4 yıl önce

    Gelecekte yazılımın yerinin büyük olabileceği öngörülüyor

    29
    yorum beğen
  • Kadir
    10 ay önce

    Ben de meslek seçiyorum işime yaradı.

    10
    yorum beğen